Eski başkan Hüsnü Mübarek'in devrilmesinden bu yana Mısır'da gelişen bağımsız işçi hareketi, halkın Başkan Muhammed Mursi'ye güvensizliğini ortaya koyan büyük 30 Haziran gösterileri için yapılan Temerrüd (İsyan) kampanyasını coşkuyla destekledi. Mısır'ın en tecrübeli (ve 1990lar boyunca tek) emek eksenli STK'sı Sendika ve İşçi Hizmetleri Merkezi (CTUWS), Temerrüd imza kampanyası için 6 bölgesel ofisi aracılığıyla 200,000 imza topladığını iddia ediyor. 3 bağımsız sendika örgütü - Mısır Bağımsız Sendikalar Federasyonu (EFITU), Mısır Demokratik İşçi Kurultayı (EDLC) ve İskenderiye İşçileri Kalıcı Kurultayı (PCAW) - da imzalar topladı ve işçilerin gösterilere katılımını takip etti.
1957'de kurulan Mısır İşçi Sendikaları Birliği'nin (ETUF) devletin bir koluymuş gibi işlev görmesinden dolayı, Mübarek'in kovulmasından bu yana bu bağımsız birlikler ve bunların bileşeni olan yüzlerce yerel sendika kuruldu.
Temerrüd kampanyası başkanlık erken seçimlerinin yapılmasını talep etti, ama Mısır ordusu 3 Temmuz'da Mursi'yi görevden almak için, yapılan kitlesel toplanmaları kendi darbesinin halkın iradesi olduğunu iddia ederek fırsat olarak kullandı. Ordu darbeden bu yana, Müslüman Kardeşler'in görevden alınmasından sonra 1000 Mursi yanlısı göstericiyi öldürmeyi de içeren bütün bu davranışları için bu sözde halk desteğine başvurdu. Bu insanların çoğu 14 Ağustos'ta, ordu iki oturma eylemini şiddetle dağıtırken öldü.
30 Haziran'da Mursi karşıtı göstericilerin sayısı en az 2 milyondu. Bazı tahminler ise çok daha yüksek. Dolayısıyla çok sayıda işçi katılmış olmalı. Ordunun 1 Temmuz'da Mursi'ye krizi çözmesi yönünde ultimatom vermesinden sonra, Mısır Bağımsız Sendikalar Birliği (EFITU) ve Mısır Demokratik İşçi Kurultayı (EDLC), 2 Temmuz'da tüm ülke çapında bir genel grev için çağrı yaptı. Grev hiç gerçekleşmedi. Nedeni, bağımsız sendikal hareketin esasen ulusal değil yerel bir güç olmasıdır.
EFITU ve EDLC'nin ulusal seviyede harekete geçirmedeki sınırlı kapasitesine rağmen, son iki buçuk yılda işçiler 1990'ların sonlarında başlayan eylem hareketini büyüttüler. Mübarek'in devrilmesinden önceki on yılda 2 milyonu aşkın işçi 3400 kadar greve ve diğer kolektif eyleme katıldı. 2011'de işçilerin kolektif eylemlerinin sayısı 1400'dü; 2012'de bu 1969'a ulaştı. Mısır Toplumsal Haklar Merkezi'ne (ECESR) göre, 2013 yılının ilk çeyreğinde 2400 toplumsal ve ekonomik protesto yapıldı. Bunların en azından yarısı işçileri ve kamuda istihdam edilen profesyonelleri - doktorlar, mühendisler, öğretmenler - içeriyordu.
Bu benzeri görülmemiş toplumsal hareket Mursi ve Mübarek rejimlerinin meşruiyetini yitimesine büyük ölçüde katkıda bulundu. Mursi'nin Müslüman Kardeşleri tarihsel olarak endüstriyel alanda ve hizmet sektöründe çalışan işçiler arasında küçük bir desteğe sahip. Dahası, Müslüman Kardeşler, Mübarek rejiminin daha önce yaptığı gibi, uluslararası finansal kuruluşların teşvik ettiği serbest piyasa köktenciliğini icra etti. İşçiler greve ve protestolara devam ettiğinde, Mursi yönetimi, tıpkı Mübarek rejimi gibi, çoğunlukla ekonomik taleplerini kabul etti; fakat politik taleplerini görmezden geldi ve onların örgütsel otonomilerini baltaladı. Müslüman Kardeşler'in baskıcı önlemleri çoğu zaman Mübarek dönemindekinden daha sertti.
Mursi'nin gidişiyle işçiler açıkça daha iyi muamele göreceklerini umdular, özellikle kendilerinden biri olan emektar sendikacı Kemal Ebu Eyta, geçici kabinede bir makam kabul ettiğinde. Bir ay sonra, bu umutlar kırıldı. Güvenlik güçleri Kanal Bölgesi şehrinde bulunan, Mübarek'i iktidardan düşmeye mecbur bırakan devrimci güçlerin öncülerinden olması tesadüf olmayan Suez Çelik Şirketi'ndeki militan bir grevi kırdığında Ebu Eyta seyirci kaldı.
"Üretim Şampiyonları"
Mübarek'in devrilmesinden sonra, Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde iş hukuku uzmanı ve bağımsız sendikacılık savunucusu olan Ahmad Hasan al-Bur'i, dokuz aylığına İşgücü ve Göç Bakanı olarak hizmet etti. Bağımsız sendikacıların ve emek eksenli STK'ların düşünceleriyle birlikte, Al-Bur'i'nin bakanlığı bir Sendika Özgürlükler Yasası taslağı hazırladı. Bu yasa bağımsız sendikaları tamamen yasallaştıracaktı. Al-Bur'i bakanlığı bu gibi sendikaları kayıt altına alması için, Uluslararası İşçi Örgütünün onaylanmış teammüllerini de içeren Mısır'ın uluslararası anlaşma taahütlerinin, ETUF'a sendika tekelini sağlayan ulusal yasaları geçersiz kıldığı gerekçesiyle çoktan yönlendirmişti. Ordu, 2012 Ocak'tan Haziran'a kadar toplanan Müslüman Kardeşler boyunduruğundaki parlamento ve Mursi yönetimi; bunların hepsi kanunu çıkarmayı reddetti.
3 Haziran'da ordunun Mursi'yi devirmesinden sonra atanan geçici başbakan Hazim al-Biblawi, al-Bur'iyi Toplumsal Dayanışma Bakanı tayin etti. Al Bur'i önceliğinin Sendika Özgürlükler Kanunu'nu çıkarmak olduğunu duyurdu. Fakat bakanlığının bu konuda doğrudan bir sorumluluğu yoktu. Herşeye rağmen, bu atama, geçiş hükümetine desteklerini kazanmak için bağımsız sendikacılara uzatılan bir zeytin dalı oldu.
Ebu Eyta, EFITU'nun kurucu başkanı, ordunun kucaklamasını kabul etti. Ordunun Mursi'ye verdiği 1 Temmuz ultimatomunu hoş karşıladı. Mursi'nin gitmesinden sonra Ebu Eyta "Önceki rejimde grev şampiyonu olan işçilerin şimdi üretim şampiyonu olması gerek" şeklinde beyanda bulundu. EFITU daha sonra grev silahından feragat etmek gibi bir niyetinin olmadığını söyleyen bir "açıklama" yayınladı.
Ebu Eyta ulusal siyaset içinde uzun süre bulundu ve bu oyunu Mübarek'in düşüşünden sonra çok az değişen kaidelere göre oynaması yönünde eleştirildi. O Nasırcı Karama (Haysiyet) Partisi'nin kurucu üyesiydi (Mübarek rejimi tarafından tanınmamıştı). Karama 2011-2012 parlamento seçimlerinde Müslüman Kardeşler'in Özgürlük ve Adalet Partisi'nin liderliğindeki Demokratik İttifak'ın bir parçasıydı. Ebu Eyta parlamentoda bir sandalye kazandı - bunu yapan tek işçiydi.
Geçici başbakan al-Biblawi, Ebu Eyta'yı İşgücü ve Göç Bakanlığı'na tayin etti. Ebu Eyta, makamı kabul etmek için EFITU başkanlığından istifa etti. Şimdi onun Sendika Özgürlükler Yasası'nın geleceği hakkında doğrudan sorumluluğu var. Fakat, ne Mübarek döneminden bazı kişileri içeren iş dostu kabinenin çoğunluğu ne de gücün nihai kaynağı ordu, muhtemelen, al-Buri tarafından hazırlanan kanun taslağına destek vermeyecektir.
Darbe veya Oybirliğiyle Seçilme
Suez çelik grevinden önce bile Ebu Eyta’nın bakanlığa kabul edilmesi ve ordunun geçici "yol haritası" üzerine keskin bir tartışma vardı. Kimileri onun bakanlar kurulunda oluşunun, işçi hareketinin bir zaferi olduğuna ve Ebu Eyta'nın işçilerin temel taleplerinin karşılanmasını sağlayacağına inandı. Bu, EFITU liderlerinin çoğunluğunun fikriydi. EFITU yönetim kurulu "yol haritasını" destekleyen bir beyanda bulundu. Kimileriyse Ebu Eyta'nın atanmasının, hareketi sistemin bir parçası haline getirme girişimi olmasından şüpheliydi.
Her iki iddia da gerçeklik unsurlarını barındırıyor. Ebu Eyta, kendisinin tanınmış bir lideri olduğu toplumsal kitle hareketleri olmasaydı, asla atanamazdı. Ama ne hükümet ne de ordu, işçi hareketinin gücü olan ademi merkeziyetçi doğrudan demokrasiye destek verebilir.
EFITU yönetim kurulu üyesi Fatma Ramazan, Ebu Eyta’nın atanmasını oybirliği ile seçilmek olarak görüyor. Ramazan'a göre Ebu Eyta, işçilerin grev silahlarını bırakmalarını önermeden önce diğer EFITU liderlerine danışmadı. 10 Temmuz'da: "Bir sendika federasyonu olarak, bizim görevimiz bütün işçilerin haklarını, grev hakkı da dahil olmak üzere, savunmak olmalıdır. Bizler ulusal ekonomiye destek bahanesiyle işçileri haklarından yoksun bırakıp, onları işadamlarının menfaatlerini korumaya çağıramayız" diye belirtti. Ramazan "ordunun ve eski rejim kalıntıları'nın [30 Haziran hareketini] alıkoyduğuna" inanıyor.
EFITU ya da EDLC'ye bağlı olmayan bağımsız bölgesel İskenderiye İşçileri Kalıcı Kurultayı federasyonu da, Abu Eyta'nın grev hareketinde bir boşluğa karşı bariz desteğini reddeden bir açıklamada bulundu.
Ramazan, PCAW ve ECESR 30 Haziran gösterilerini destekledi. Ama aynı zamanda geçici başbakan ‘Adli Mansur’un 8 Temmuz anayasal bildirgesine ve ordu'nun "yol haritasına" da açıkça karşı çıktılar. İskenderiye sendikacıları, al-Biblawi'ye olan güvensizliklerini açıkladılar, çünkü Mübarek sonrası geçici hükümete ordunun ileri gelenlerince atanan ilk başkandı ve neoliberalizm savunucusu olarak biliniyordu.
Mısır Ekonomik ve Toplumsal Haklar Merkezi, web sitesinde "Devrim İlkelerine Karşı Anayasal Darbe" başlıklı detaylı bir eleştiri yayınladı. ECESR, anayasal bildirinin içeriği üzerinden, 30 Haziran gösterilerine öncülük eden politik güçlerle hiçbir müzakerenin olmayışını protesto ediyor. Dahası, beyannamenin; “konut hakkı, sağlık, tıbbi tedavi, yiyecek, içecek, giyim, sigorta, emeklilik, sosyal güvenlik, asgari ve azami ücret gibi ekonomik ve toplumsal hakları göz ardı ettiğini, fiyatlar ve ücretler arasında bağlantı kurmada, yönetim kurulunda işçi temsiliyeti hakkını belirtmede ve kâr bölüşümünde başarısız olduğunu" söylüyor.
Sendika ve İşçi Hizmetleri Merkezi (CTUWS) de 30 Haziran gösterilerini destekledi. O gün bugündür, Müslüman kardeşlerin işçi karşıtı politikalarını belgeleyen makalelerini yayımlarken, askeri rejimi destekleyen veya eleştiren açık söylemlerden sakındılar.
CTUWS, tarihsel olarak ulusal siyasete katılım üzerinden geniş tabanlı bir işçi hareketi inşa etmeye öncelik verdi. Kısmen bu nedenden ötürü, CTUWS ile aynı eksendeki sendikalar EFITU'dan 2011 yazında çekildiler. Bir buçuk yıllık taban örgütlenmesinin ardından, kendisine bağlı 186 üyesiyle 24 Nisan 2013'te Mısır Demokratik İşçi Kurultayı'nı kurdular.
Yusri Maruf, grev hakkını korumaya yönelik kararlılığını vurgulayan bir işaret olarak EDLC başkanı olarak seçildi. İskenderiye Konteynır ve Kargo İdare Şirketi'nde Ekim 2011 yılında 1500 işçilik bir greve liderlik ettiği için üç yıllık hapis cezasına çarptırılmıştı. 17 Haziran 2013'de, temyiz mahkemesi cezasını bozdu ve "oturma eylemleri ve grevler anayasayla güvence altına alınmıştır ve davalı sadece bu hakkı uygulamıştır" hükmünü verdi. Yargıçlar bu ilkeyi ilk olarak 1986 yılında açıkça belirtmiştir. Mübarek rejimi, ordu ve Mursi hükümetinin hepsi bunu görmezden gelmiştir.
Ebu Eyta'nın eleştirisi, yeni hükümetin niyetleri daha fazla ortaya çıktıkça daha da keskinleşmiştir. Fatma Ramazan Ağustos'un başında yeni bakanın Suez'deki grevcilere verdiği "hediye"den alaycı bir şekilde söz eden bir açıklama yayınlamıştır: Onları kabinede destekleyeceğini tekrar ve tekrar vaat ettikten sonra, buna ilişkin hiç bir şey yapmamış, "üretimin şampiyonları" çizgisini çağırarak grev kırıcı "haydutlar"ı söylemsel olarak desteklemeyi ödünç vermeye kadar gitmiştir. Açıklama, Suez'in işçi ailelerinin, yaklaşan İslam'ın kutsal Ramazan ayında "kasvetli bir festival" geçireceği şeklinde ağıt yakmıştır.
Geçiş döneminin uluslararası ilişkiler başkan yardımcısı Muhammed El Baradey 14 Ağustos katliamını protesto etmek için istifa etti. Kendisi, politik acemiliğine rağmen geçici hükümetin en muteber liberal şahsıydı. Ayrılığı, Mısır'ın ordu ve iç güvenlik kuvvetlerinin varolan rejimin, aynı Mübarek döneminde olduğu gibi, temel taşları olduğunun altını çizdi. Ordu şu an ne kadar gözde olursa olsun, işçiler, hakları ve özlemlerine açıkça düşman olan bir güçlendirilmiş otoriter devletle yüzyüze gelmektedir.
Rahatsız Edecek Kadar Yakın
Savunma bakanı ve Silahlı Kuvvetler Komutanı General Abdülfettah el Sisi, 'şiddet ve terörizm'in - ince bir şekilde üstü örtülü bir şekilde Müslüman Kardeşler'e bir referans - önünü kesmek için kendisini yetkilendirmek üzere 26 Temmuz'da yurt çapında gösteriler yapılması için çağrıda bulundu. ECESR de dahil olmak üzere bir çok insan hakları STK'sı, El Sisi'nin niyetlerine yönelik endişelerine ilişkin bir bildiri yayınladılar. EFITU, işçilerin ifade özgürlüğü, barışçıl gösteriler ve grev yapma haklarını beyan eden, aynı zamanda "Mısır devletinin bütün aygıtlarıyla terör ve şiddetin önünü kesme hakkı"nı destekleyen bir açıklama yayınladı. Bu aynı aygıtlar, Mursi yönetimi süresince grevleri kırıyor ve gösterilere saldırıyorlardı. Mursi yönetimi çözüldükten sonra da aynı şeyi yapmaya devam ettiler.
26 Temmuz gösterileri (ve devrik başkan Mursi'nin destekçilerinin karşı gösterileri) oldukça büyük çaptaydı. El Sisi'nin çağrısını yanıtlayanlar arasında, 5 milyon üyesini toplamayı vaat eden Mısır Sendikalar Birliği (ETUF) de vardı. Gerçekte, ETUF'un 3.8 milyon üyeden fazlasına sahip değil, ve bunların çoğu harekete geçemez çünkü ETUF'un yapısı tamamen demokratik olmayan ve temsil etmeyen bir şekildedir. ETUF, son 15 yılda gerçekleşen bir grev dışındaki tüm grevlere karşı gelmiştir. Mursi'nin devrilmesi için askeri müdahale için desteğini ifade eden bağımsız sendikacılar, şimdi kendilerini Mübarek rejiminin anahtar kurumlarından birine rahatsız edici bir biçimde yakın bir konumda buldular.
Aralık 2012'de Mursi, Mübarek dönemi sendika aparatçığı olan al-Gibali al-Maraghi'yi ETUF başkanı olarak yerleştirdi ve onu Parlamento senatosuna (Şura Konseyi) üye olarak atadı. Bu hareket genel olarak Müslüman Kardeşlerin ETUF'un yönetimini Mübarek destekçileriyle paylaştığı bir öneri olarak görüldü. Bu pazarlık şimdi işlevsizdir. ETUF'un geleceği belirsiz olsa da, yönetimi hükümetin ve ordunun arkasında sıralanmaya ilişkin hevesinin işaretini vermiştir.
Bununla birlikte, hükümet, atanmasına bu aynı ETUF liderlerinin gayretlice karşı çıktıkları Kemal Ebu Eyta'yı da barındırıyor. Onu, daha önce varolan, şu anda da hala geçerliliğini koruyan sendika yasasını ihlal ederek yasadışı bir sendika federasyonu kurma davranışıyla suçlamışlardı. Aynı zamanda Ebu Eyta'nın ilk genel vaati - 21 Temmuz tarihi itibariyle yeni bir asgari ücret yasasının çıkarılacağı - yerine getirilmedi.
Mübarek'in devrilmesinden beri işçi hareketlerinin ana zaferi bağımsız sendika ve federasyonlarının kurulması ve aylık asgari ücret olarak 700 poundın (yaklaşık 100 dolar) yasalaştırılmasıdır, ancak bu yasanın yürürlülüğü meçhuldur. Bu kazanımlar sokakta doğrudan eylem aracılığıyla elde edilmiştir. Mübarek'in bırakmasından beri, binlerce işçi grevlere, oturma eylemlerine ve gösterilere katıldığı için tutuklandı, işten atıldı veya disiplin cezası aldı. Bu, Mübarek rejiminin son on yılında aynı muameleye maruz kalandan çok daha fazla işçi anlamına geliyor. Neredeyse bütün bu eylemler yereldi. Mübarek veya Mursi zamanında olduğu gibi, şimdi de bağımsız sendika hareketleri ve destekçilerinin öncelikleri şöyledir: işten atılan işçilerin işe iadesi; "geçici" sözleşmelerle sosyal yardımlar olmadan yıllarca çalışan bir çok işçi için kalıcı mevkiler; aylık asgari ücreti 1500 pound yapacak bir artış; bir azami ücretin tespiti; grev hakkının korunması; ve Sendika Özgürlükler Yasası'nın tanınması. Bu önceliklerin, ordu tarafından yerleştirilen bir hükümete güvenerek değil de, aralıksız halk hareketliliğiyle gerçekleştirilmesi çok daha olasıdır.
Çeviri: Emek Atölyesi
Kaynak: http://merip.org/mero/mero082313