Deliveroo, Uber ve Erişim Ekonomisi İçin Çalışmanın Gerçek Yüzü

Dosya Konusu

Aşağıdaki yazı İngiltere’de giderek yaygınlaşmaya başlayan, talep üzerine sağlanan bazı servislerde çalışan insanların deneyimlerini içeriyor. Servisler genellikle cep telefonundaki uygulamalardan sipariş ediliyor. Bu uygulamaları sunan şirketler, kendi çalışanları olmayan, serbest çalışan konumda gösterdikleri insanlarla yaptıkları sözleşmeler üzerinden bu servisleri sunuyorlar. Buradaki örneklerde Deliveroo, kendi bisikletleriyle yemek siparişlerini taşıyan insanların çalıştığı bir servis; Handy, istek üzerine temizlikçi gönderiyor; Uber, cep telefonu üzerinden ödeme alarak  taksi servisi sunuyor; Airbnb, kısa süreli kiralık ev hizmeti sunuyor. İşçilerin bir tür kiralık işçi olarak çalıştırıldığı bu koşullara dair deneyimlerinin bize yakında karşılaşabileceğimiz durumlar hakkında  fikir verebileceğini düşünüyoruz.

Yazının orijinalinde geçen "on-demand economy" (talebe bağlı ekonomi) kavramı çeşitli kaynaklarda "access economy" (erişim ekonomisi) olarak da kullanılıyor. Bu kavramla anlatılmak istenen ekonomik ilişkiler temel olarak müşteri ve çalışanların internet erişimi üzerinden gerçekleştiriliyor. Her an erişilebilir, dolayısıyla denetlenebilir olmak bu çalışma biçiminin önemli bir özelliği. Bu nedenle "talebe bağlı ekonomi" yerine "erişim ekonomisi" deyimini kullanmayı uygun gördük.

Bu yazı 15 Haziran 2016 tarihinde Guardian internet sitesinde yayınlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişilebilir: https://www.theguardian.com/money/2016/jun/15/he-truth-about-working-for-deliveroo-uber-and-the-on-demand-economy

Bu kadar baştan çıkarıcı olan şey, basitliği. Uber veya Handy gibi uygulamalar sağ olsun, bir iki tıkla pırıl pırıl temizlenmiş evinize özel bir şoför tarafından anında götürülebilir, en sevdiğiniz yemeği kapınızda bulabilirsiniz. Restoranlardan kapınıza yemek taşıyan Deliveroo firmasının bu yılki cirosunun tahminlere göre 130 milyon sterlini bulacak olması o kadar da şaşırtıcı olmayabilir. Her hafta yalnızca Londra’da 30.000 kişi Uber uygulamasını indirip ilk arabasını ayırtıyor, firmanın değeri şu an 62.5 milyar dolar civarında.

Destekçileri bu erişim ekonomisinin, bu alanda çalışmayı seçen kişilere işlerini yaşam tarzlarına uydurabildikleri bir özgürlük ve esneklik sağladığını veya başka bir işten kazandıklarının yanında ek gelir sunduğunu ileri sürüyorlar. Uber’in İngiltere sorumlusu Jo Bertram şöyle diyor: “Uber’de şoförlük yapmak için kayıt olan yeni insanların üçte ikisinden fazlası, şu an bizimle çalışmakta olan bir şoförün önerisiyle başvuruyor çünkü insanlar özgürlüğü ve esnekliği seviyorlar.” Deliveroo da İngiltere’de 3000’in üzerinde bisikletli kuryesi olduğunu söylüyor ve bu sayı her hafta artıyor.

Ama belki de her şey göründüğü kadar basit değildir: Erişim ekonomisinde yeni internet uygulamalarının ortaya çıkışı ne kadar hızlıysa, bu alanın çalışanları arasında grevlerin, sınıf eylemliliklerin patlak vermesi, ayrıca hükümetin sınırlamalar getirmesi de o kadar hızlı. Talep dünyasında çalışmak nasıl bir şey peki? Dört kişiye bu konudaki deneyimlerini sorduk.

 

“Şehir merkezindeki bir çalışanın masasına bir tane krep için gittiğim oldu”

Tom*, 24, Deliveroo’da bisikletli kurye, Londra

Arkadaşlarımdan birisi Deliveroo için çalışmaya başladığında ben bir barda çalışıyordum. Sabahın 2’sine dek çalışmaktan bunalmıştım, bisiklete binmeyi de gerçekten severim, o yüzden ben de katılmaya karar verdim. Olabildiğince fazla saat çalışmak istedim; ama bisikletli kuryeler öğle yemeği zamanı üç saat, akşam üç saat vardiya biçiminde çalışıyorlardı çünkü Deliveroo’nun en yoğun olduğu saatler bunlardı.  

Nandos’tan Gaucho’ya (Arjantin et lokantası) kadar her yerden sipariş taşıyorduk. Bazen sokaktaki arabalı yemek satıcılarından sipariş götürdüğümüz oluyordu. İnsan bir yabancılaşma hissedebiliyor, birisi bir dakikalık bir yolu yürümeye üşendi diye sen bir restorandan ona yemek götürmüşsen mesela. Bir keresinde bir restorandan tek bir tane Nutellalı krep alıp Londra merkezde çalışan birinin masasına kadar götürmüştüm. Öyle zamanlarda ben ne yapıyorum diye düşünüyorsunuz tabii. İşte bu geç kapitalizm gibi bir şey.


Bence Deliveroo bizlerin modayı takip eden, orta sınıftan gençler olduğumuz, biraz cep harçlığı için bu işte çalıştığımız gibi bir imaj yaratmak istiyor. Oysa kuryelerin çoğu göçmen veya buralıysa da işçi sınıfından insanlar; çoğunluk bu işi tam zamanlı olarak yapıyor çünkü paraya ihtiyaçları var.

Bazı müşteriler kendimize dikkat etmemizi söyler ya da gece vakti bisiklete biniyoruz diye endişelenir; ama çoğu yalnızca yemeğini alır, tek laf etmez.

Bir seferde en çok parayı üç saatlik vardiyada 11 teslimat yaptığımda kazanmıştım. Deliveroo saat başına 7 sterlin öder, teslimat başına da 1 sterlin; toplamda 32 sterlin kazanmıştım. Ama seyrek olur bu, genelde üç saatte üç teslimata çıkarım. Müşteriler bahşiş vermez ya da çok nadir verir, nakit alışveriş yoktur çünkü. [Deliveroo uygulamasında bütün ödemeler kartla yapılmaktadır.] İş arkadaşlarımın çoğu Londra’nın başka bölgelerinden geliyorlar, dolayısıyla iki vardiya arasında evlerine dönemiyorlar, yani 10 saatlerini bu işe ayırdıkları halde yalnızca 6 saat için ödeme alıyorlar. [Deliveroo bisikletli kuryelerin birkaç kilometre çapındaki bir alanda çalıştıklarını ve evlerinin yakınında çalışmayı tercih edebileceklerini söylüyor.]

“Serbest sözleşmeli” olarak işe alınıyoruz; ama bu laf firmanın sorumluluklarını üstünden atmasına izin veren gülünç bir yasal zırvadan başka bir şey değil. Esnek filan da değiliz. Önceleri insanların aralarında vardiya değiştirebildikleri bir sistemle çalışıyorduk ama bunun çok karışıklık yarattığını söylediler. Şimdi her hafta aynı vardiyalarda çalışmak zorundasın. [Deliveroo, Londra’da çalışma saatleri önceden belirlense de kendi çalışanlarının esnekliği ön planda tutabileceğini, ne zaman ve ne kadar süre çalışmak istediklerini Deliveroo’ya söylemekte özgür olduklarını söylüyor. Bisikletli kuryelerin tedavi ödeneği gibi faydalar getiren mevcut düzenlemelere uygun çalışmak istemeleri durumunda bu esnekliğin kaybolacağını söylüyorlar.]

Bisikletten düşerseniz tedavi ödeneği alamıyorsunuz ve şirketin size daha sonra iş verme gibi bir yükümlülüğü de yok. Büyük Britanya Bağımsız Çalışanlar Sendikası’na üyeyim, onlar da Londra Kurye Acil Durum Fonu’na bağlılar. Yaralanırsanız onlar yardım ediyor, çünkü şirketiniz etmiyor. [Deliveroo, kuryelerin ne zaman çalışmak istediklerini söyleyen serbest çalışanlar statüsünde esnek olarak işe alındıklarını söylüyor. Bu, sigortalarından kendilerinin sorumlu olduğu anlamına geliyor; ama şirket sigortacılarla yeni yaklaşımlar üzerine görüşmekte.]

Bence Deliveroo bizlerin modayı takip eden, orta sınıftan gençler olduğumuz, biraz cep harçlığı için bu işte çalıştığımız gibi bir imaj yaratmak istiyor. Oysa kuryelerin çoğu göçmen veya buralıysa da işçi sınıfından insanlar; çoğunluk bu işi tam zamanlı olarak yapıyor çünkü paraya ihtiyaçları var. 18’den 50’lere kadar her yaştan insan çalışıyor. [Deliveroo, bu görüşün kendi kurye filosunu yansıtmadığını, kuryelerin yaklaşık %85’inin gelirlerine ek olarak bu uygulamayı kullandığını söylüyor.] Eğer bir bölgede yeterince sipariş olmazsa, insanların vardiyaları kaldırılıyor. Deliveroo bu genç, havalı, teknolojik şirket imajını daha ne kadar sürdürecek bilmiyorum.

Neden hâlâ buradayım? Bisiklet kullanmayı çok seviyorum. Ayrıca başka ne yapabilirim? Vasıflı biri değilim. Şimdi en azından düzenli çalışma saatlerim var. Sendikayla da ilgileniyorum. Deliveroo için çalışan kuryeler örgütleniyor, serbest sözleşmeliler olduğumuz görüşüne karşı koymaya çalışıyoruz ve bağımsız [serbest sözleşmeli çalışanlara uygun-çn] bir ücret için mücadele ediyoruz.

“Temizlikçiler müşterilerin evinden arayıp azarlandıklarını söylüyordu”

Jo*, 25, Eski Müşteri Servisi Çalışanı, Handy.com, Londra

Bir yıl kadar Handy (çağrı usulü düzensiz iş uygulaması) için çalıştım. Handy’de temizlikçiler, şirket ve müşteri masraflarını düşürmek için kendi adına çalışan insanlar olarak gösterilirdi. Temizlikçilerin avantajı çalışmak için kendilerine uygun gün ve saatleri seçebilmeleriydi. Ama bazı engeller de vardı, müşteriler ödemeleri peşin yapıyordu ama temizlikçilerin bizim için çalışmadığını [bizim aracı olduğumuzu-çn] her zaman anlayamadılar. Biz güvenlik araştırmalarını ve geri planda kontrolleri yapıyorduk. Kendi işini yapan birisine üniforma giymesini söyleyemezsiniz; ama onlara tişört veriyor ve giymelerini istiyorduk. Onlara kendi adına çalışan olarak kayıt yaptırmaları için yardımcı olduk.

Müşteri hizmetlerinde çalışanlar olarak temizlikçiler işe gitmediğinde müşterilerle ilgilenmek zorundaydık. Başlangıçta temizlikçilerin üç deneme şansı vardı, sonrasında kovuluyorlardı. Daha sonra şirket bu uygulanmayı değiştirdi ve temizlikçilere para cezası vermeye başladı - bence bu adil değildi. [Şirket ise hem müşterilere hem de uzmanlara (şirket temizlikçilerden uzmanlar olarak sözediyor-çn) kaydı alınan işlere dair birkaç kez anımsatma mesajı gönderildiğini ve işi iptal etmenin kolay olduğunu söylüyor.] Bazen işler şüpheli bir hal alıyordu, temizlikçiler müşterilerin evinden arayıp azarlandıklarını veya sözle taciz edildiklerini söylüyorlardı. Onlara eğer durum kötüyse evden ayrılmalarını veya polisi aramalarını söylüyorduk.

Bazı temizlikçiler için sistem gayet iyi çalıştı, özellikle de kadınlar için. Bazıları eline biraz daha fazla para geçmesini isteyen annelerdi. Bazıları da süper temizlikçilerdi, çoğunlukla Doğu Avrupa'dan geliyorlar, birkaç ay boyunca günde 10 - 12 saat çok sıkı çalışıyorlardı. Böylece ayda 2000 sterlin alabiliyor ve sonra kendi ülkelerine geri dönüyorlardı. Bazı müşteriler yapılan işten çok memnundu ve her seferinde aynı temizlikçiyi istiyorlardı.


Ben başladığımda ekipte 30 kişilik bir takımdık, ama yavaşça küçüldük. Sonra Noel'den bir hafta önce herkesi kovdular. Sanırım herşeyi otomatik olarak çalışacak hale getirdiler ve şimdi yalnızca dört kişilik bir ekip var.

Temizlikçilerin çoğunluğu İngilizce konuşamayan göçmen kadınlardı. Saat başına 8,5 sterlin civarında kazandılar. Eğer işler uzun sürerse iyi para kazanıyorlardı. Ama çoğu iş sadece birkaç saatlikti. Ve eğer bulunduğunuz bölgede iş yoksa Londra bir yerden bir yere gitmek için pahalı bir yer.

Müşterileri nadiren kara listeye alıyorduk. Gerçekten kötü bir olay da oldu, bir müşterinin kocası temizlikçiye garip davranıyordu, dik dik bakıyor, sürekli peşinden onu izliyor ve ona dokunmaya çalışıyordu. Elbette kadına tekrar oraya gitmemesini söyledik ama adam doğrudan onu aramaya başladı. Adamı arayıp yapmamasını söyledik. [Bir açıklamasında şirket şöyle söylüyor: "Uzmanlarımızın başarısı, sağlığı ve güvenliği bizim için en önemli unsur ve uzmanlarımızın ihtiyaç duydukları desteği almaları için uyguladığımız oldukça sağlam prosedürlerimiz var."]

Ben başladığımda ekipte 30 kişilik bir takımdık, ama yavaşça küçüldük. Sonra Noel'den bir hafta önce herkesi kovdular. Sanırım herşeyi otomatik olarak çalışacak hale getirdiler ve şimdi yalnızca dört kişilik bir ekip var.

“Uber ile kendi başınasınız. E-posta atmalı ve yanıt beklemelisiniz”

Nadeem Iqbal, 35, eski Uber şoförü, Bradford

Uber için çalışmaya 1 yıl önce başladım ve 2 ay önce bıraktım. Toplamda 10 yıldır taksi şoförlüğü yapıyorum. Özel bir şirket için çalışıyordum, ancak [uygulama] Bradford’a ilk geldiğinde bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki katılımcıdan biri oldum. Kendi işimde mutluydum, ancak yeni teknolojiyi denemek istedim. Sonuç olarak, uygulamanın çokça kusurları olduğu ortaya çıktı.

İlk 6 ay boyunca memnundum, ancak tatile gidip döndüğümde ücretler mil başına 1.30 sterlinden ve dakika başına 15 peniden; mil başına 1 sterline ve dakika başına da 10 peniye düşmüştü (2.5 sterlin açılış ücretiyle birlikte). Şoför sayısı da artmıştı. Masraflarınızı çıkardığınız zaman mil başına 30

Penny gibi bir ücret kalıyordu. İlk başlarda haftalık 600£ gibi bir kazancım vardı, ancak fiyatlar düşmeye başladığında bu neredeyse yarılandı - aynı miktar para için 80 saat çalışmak zorundaydınız. Yolcu güvenliğini riske atacak bir şey bu. Uygulama, ortak olduğunuzu söyler, ancak size çalışanı gibi emir verir, kendi çalışma koşullarınızı kontrol edemezsiniz. [Uber buna itiraz ediyor, şoförlerin ne zaman, nerede ve ne kadar mesafe araç kullanabileceklerine karar verebildiklerini işaret ediyor. İsterlerse aynı zamanda diğer işletmecilerle de çalışabilirler.]


Uygulama, ortak olduğunuzu söyler, ancak size çalışanı gibi emir verir, kendi çalışma koşullarınızı kontrol edemezsiniz.

Başladığımda şoför güvenliğine dikkati çektim. Uber fikrine sıcak bakmamdaki nedenlerden birisi  yanınızda nakit taşımıyor oluşunuzdu. Geleneksel yöntemlerle çalışıp müşteri ile başınız belaya girdiğinde şöyle bir sistem vardır; bir şifre haykırırsınız, bu şifre ile işletmeciniz başınızın belada olduğunu bilir. Aynı zamanda nerede olduğunuzu da bilir ve diğer şoförleri yardım için – ya da en azından hayatta olup olmadığınızın anlaşılması için- size yönlendirir. Uber’de kendi başınasınız, bir e-posta  atmalı ve yanıt beklemelisiniz. [Uber, şoförlerin uygulama üzerinden 7/24 müdahale ekiplerine ulaşabileceğini söylüyor. Ciddi bir olay varsa şoför öncelikle acil servisleri aramalıdır.]

Birleşik Özel Kiralık Şoförler Birliği’nin temsilcisiyim ve Leeds ile Manchester civarında uygulamayı protesto ettik. Yorkshire’da  400 kadar şoför kendileriyle ilgilenmediği için Uber’den ayrıldı. Biz Uber yerine şoförlerin kooperatifini kuruyoruz.

"İlk konuğum boyalı saçlarına benim beyaz havlularımı kullanmıştı"

Mike Broadbridge, 25, Airbnb ev sahibi, Cenevre

Bu işe başladığım zaman ailemin dairesine taşındım ve kendi evimi Airbnb üzerinden kiraya vermeye başladım. Daireyi elde tutmak istiyordum, Airbnb üzerinden kiralamak da kirasını karşılıyor. Altı ay önce bir arkadaşım, Airbnb kullandıktan sonra asla bir otele para ödemeyeceğini çünkü [böylece] sadece bir odayı değil, bütün daireyi tutabildiğini söyleyince bu işe başladım.

Genelde iyi bir deneyim oldu. Daireye demir atıp gevezelik eden insanlardan ziyade seri alışverişleri seviyorum. Sürekli bir rezervasyon akışım var. Daire, havaalanına, tren istasyonu ve Milletler Sarayı’na yakın, bu yüzden BM çalışanları oldukça sık geliyor. Bu iş sayesinde gerçekten hoş insanlarla tanıştım.

İnsanlar, benim kabul edemeyeceğim şeylerin kabul edilebilir olduğunu düşündüğünde kültür çatışmaları olabiliyor. Japon bir konuğum olmuştu, tahmin edebileceğiniz gibi çok kibar biriydi, ama Cumartesi gecesi 11'den önce gelemeyeceğini bana çok geç bir saatte haber vermişti. Ve o gece de Şampiyonlar Ligi final gecesiydi. Hiç memnun kalmamıştım.

İlk konuğum da zahmetsiz konuklarımdan biri değildi. İlk olarak, çok erken saatte ayrılmak istedi. Bu sorun değildi; fakat ilk konuğum olduğu için anahtarları kendim almak istedim ve onunla görüşme ayarlamaya çalıştım. Görüşmeye istekli değildi, bu yüzden bir gün önce ayrılmaya karar verdi. Anahtarları teslim etti, sonra da bir günlük parayı geri almaya çalıştı. Sonradan gördüm ki boyalı saçlarına benim beyaz havlularımı kullanmış. Tüm beyaz havlularım korkunç, kahverengi lekelerle kaplıydı.

*İsimler ve kişisel ayrıntılar değiştirilmiştir.

Yazan: Homa Khaleeli

Çeviren: Emek Atölyesi